Bilgi

Deneyim

İstikrar

KALİTE

Başarı

Güven

Hizmet

Kara sinek sorununu çözmek için tercih edeceğiniz ürün, EGASİNTUZ.




Haşereler Hakkında Genel Bilgiler

ZARARLILAR  HAKKINDA  GENEL  BİLGİLER

 

YÜRÜYEN HAŞERELER

  • Amerikan Hamam Böceği ( Periplaneta americana ): Erginlerin boyu 2,5 – 4 cm. boyunda, kırmızımsı kahve renkli olurlar. Yumurta paketlerini duvar kenarlarına bırakırlar. Uygun şartlarda bir dişi hayatı boyunca 30 – 60 arasında yumurta paketi bırakır. Yumurta paketleri içerisinde genellikle 16 adet yumurta bulunur. Yumurta paketlerinin açılma süresi 6 – 12 hafta sürer. Nimflerin ergin hale geçme süresi sıcak yerlerde ve gıdanın bulunduğu yerde 4 – 5 aydır. Erginlerin ömürleri 1 yıl olup, serin yerlerde 2 yıla kadar çıkabilmektedir.

  • Alman Hamam Böceği ( Blatella germanica ): 1,5 cm. boyunda, açık sarımsı kahve renkte olurlar. Yumurtalarını yavru çıkıncaya kadar vücudunda yumurta kesesinde taşırlar. Uygun şartlarda bir dişi hayatı boyunca 4 – 12 arasında yumurta paketi bırakır. Yumurta paketleri içerisinde 35 – 45 adet yumurta bulunur. Yumurta paketleri 31 0C’de 16 günde açılır. Nimflerin ergin hale geçme süresi sıcak yerlerde ve gıdanın bulunduğu yerde 1 – 1,5 aydır. Alman hamam böceklerinin çok yaygın olmasının nedeni , üreme yeteneğinin hızlı olmasıdır. Erginlerin ömürleri sıcak ortamlarda 3 – 4 ay, serin yerlerde ise 5 – 8 ay kadardır.
  • Doğu Hamam Böceği ( Blatta orientalis ): Erginlerin boyu 2 – 3 cm. boyunda, erkekleri koyu, kırmızımsı kahve ve dişileri daha koyu kahverenkte veya siyaha çalar renkte olurlar. Çoğalmaları amerikan hamam böceğine ile benzerlik göstermektedir.

Yaşam Şekilleri

Bu türler ev, lokanta, fırın, otel, hastane, gıda depoları, kütüphane, büro, ve seralarda bulunurlar. Bu yerlerin mutfak ve kilerlerinde görülürler. Ayrıca gıda artıklarının bulunduğu yerlerdeki delik ve çatlakların içinde; banyodaki çamaşır dolapları, mutfaktaki ekmek dolapları ve çekmecelerin içinde; kâğıt ve kitap raflarında; lavabo banko altlarında, kanalizasyon sistemi ve bodrum gibi rutubetli ortamlar ve sıcak kalorifer kazanlarının bulunduğu, su borularının geçtiği bölgelerde görülürler.

İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar

İnsanların bilhassa gıda maddelerine ve eşyalarına zarar verirler. Asıl zararları; bunlar üzerinde bıraktıkları pislikler, lekeler ve kokular olur. Böceklerin bulaşmasına maruz kalmış gıda maddeleri yıkansa veya pişirilse bile bu koku kaybolmaz. Bu koku böceğin karın kısmında bulunan bir guddenin ifrazatından ileri gelmektedir.

Gıda maddeleri direkt sağlığımızla ilgisi bulunan kıymetlerdir. Birimlerinizde bulunan zararlılar, gıda maddelerinde geri dönüşü olmayan zararlar meydana getirirken aynı zamanda bu türlerin asıl zararları olan, vücutlarına ve ağızlarına bulaştırdıkları çeşitli hastalık etmenlerini insanlara ve hayvanlara taşımasıdır. Bu sebeple bu böceklere minör zararlılar gözüyle bakmak doğru değildir. İnsan ve hayvan sağlığı bakımından çok önemli sayıldıkları için bunlara karşı muhakkak şekilde mücadele uygulanması gerekir.

Bunlardan ayrı olarak, patojen ve simbiyotik olan 45 tür bakteri, 40 tür fungus, 6 tür maya, 90 tür protozoa ve 45 muhtelif tür solucan’ında bu böceklerle ilgili olduğu halen tespit edilmiş durumdadır. Bu verilen rakamların hamam böceklerinin mikroorganizmalarla ne kadar yakından ilişkili ve ne kadar potansiyel bir zararlı olduklarını göstermektedir. Bu haşereler veba, kolera, tüberküloz, dizanteri, tifo, koli, gibi hastalık etmenlerini de bir yerden diğer bir yere taşıyarak, gıda maddelerine bulaştırarak bu hastalıkların insanlarda görülmesine yol açar. Hatta bu zararlıların cüzzam ve kansere sebep oldukları yolunda görüşlerde mevcuttur.

Günümüzde zararlılara karşı kullanılan kimyasal ilaçların hemen tümünün hedef zararlıya olan etkilerinin yanında sıcak kanlı canlılara ve yararlı organizmalara da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Unutmamamız gerekir ki;

“HERŞEY ZEHİRLİDİR; HİÇ BİR ŞEY ZEHİR DEĞİLDİR, MADDEYİ ZEHİRLİ KILAN DOZDUR” ilkesi toksikolojinin temel yasasıdır.

AKREPLER ( Scorpionidae):

Tespit Edilen Türler

Buthus gibbosus, Prionurus crassicaudata, Scorpiomaurus fuscus, Euscorpia italicus; Türkiye’de yaşayan akrep türleridir.

Erginlerinin boyu türlere göre değişmekle birlikte çoğunlukla 5 cm.’ dir. Sarı, mavi, kırmızımsı, kahverengi ve siyah renkte olurlar. Karnının son halkasında bir çift zehir bezi bulunan eğri bir iğne vardır. Solunumları trake sistemiyle olur. Canlı doğum yaparlar. (Vivipar). Dişileri 20 – 25 kadar yavru yaparlar ve yavrularını bir hafta sırtlarında taşırlar. 3 – 7 defa deri değiştiren yavrular 1 – 4 yılda gelişimini tamamlar ve yıllarca canlı yaşarlar. Örümcekler ve böceklerle beslenirler. Avlarını ağız ekleri (chelicera, pedipalpus) yardımıyla yakaladıktan sonra vücutlarının sonundaki zehirli iğne ile sokarak öldürürler. Hayvan kışkırtılmazsa iğnesini kullanmaz.

İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar

Yiyecek bulma ve korunma amacıyla açık noktalardan bina içlerine girerler. İç alana girdiklerinde elbise, ayakkabı, yatak gibi risk yaratan noktalarda dolaşırlar. Çoğunlukla insanın çıplak eli veya ayağı, temas ettiği akrep tarafından sokulur. Akrep, çok hareketli olan kuyruğunun ucunda bulunan zehir kesesine bağlı iğnesi ile sokar. Akrep zehirlenmesine scorpionizm denir. Küçük türler deriyi delemediğinden arı sokması gibi lokal kırmızılık yapar. Tüm akrepler sokar ancak, çok az türleri hariç, yalnız böcek sokmasına alerjik reaksiyon verenler için tehlikelidirler. Büyük türler ciddi, hatta öldürücü sistemik reaksiyonlar yapabilir. Akrep zehiri berrak ve toksik maddeler içeren renksiz toksalbumindir. Zehir, yakıcı ağrı duygusu ve belirgin şişkinlik şeklinde lokal reaksiyon yaratır. İltihap ve ağrı, sokulan yerden uzakça mesafelere kadar yayılabilir. Gentruroides, Prionurus, Buthus, Euscorpia, Scorpia, Tityus cinslerine bağlı türlerin nörotoksik zehiri vardır ve ölüme neden olurlar. Bu zehir sokma yerinde aşırı duyarlılık, bulantı, boğaz kaslarının sertleşmesi, salyanın artması, terleme, dilin kısmi felci, karın bölgesinde kramplar, kusma, rahatsızlık gibi genelleşmiş reaksiyonlar meydana getirirler. Ender olarak solunum felci sonucu ölüm olur. Tüm akrep sokmaları, mümkün olduğu kadar çabuk doktor tarafından tedavi edilmelidir. Akrep tarafından sokulan bir insana ilk yardım olarak turnike ve etil klorür veya su içindeki buz parçaları ile kriyoterapi yapılmalıdır. Bir turnike hemen sokma yerine yakın olarak uygulanır ve sokulan yere buz parçaları konur. Bu arada  bir kaba su ve buz parçaları konarak sokulan bacak veya kol turnikenin takıldığı yere kadar buzlu suya daldırılır. Beş dakika sonra turnike çıkarılır; fakat sokulan kısım en az 2 saat daha buzlu suda tutulur.

 

AKREP MÜCADELESİ

Akrepler yumurtalarını açılana kadar vücutlarında taşıdıkları için mücadelesi zordur. Akrepler normalde açık havada geceleri beslenmeye çıkarlar. Gün boyunca tahta parçası, kaya altları, rutubetli kalas, enkaz ve yıkıntılarda bulunurlar. İstila edecekleri evlerde rutubetli alanları tercih ederler. Mücadeleye başlamadan önce ilk adım olarak eve yakın yerlerde bulunan harabe gibi bölgelerde titiz bir araştırma yapılmalı, mücadeleye bu bölgelerden başlanmalıdır.

Prionurus crassicaudata

MÜCADELE İPUÇLARI

Bir konutun çevresindeki akrep sayısını azaltmak için, mümkün olduğunca yerdeki yığın, döküntü ve bitkilerden kurtulmak gerekir. Ultraviyole ışık altında tüm akrepler yeşil renkte parlarlar, dolayısıyla akreplerin bulunduğu yerlerde gece yürürken, taşınabilir bu tür bir lamba faydalı olacaktır. İstila durumunda profesyonel hizmet alınması kalıcı çözüm üretmek açısından daha doğrudur.

PİRELER   (Ctenocephalides canis,  Ctenocephalides felis ):

Geriye doğru uzayan dikenlerle kaplı, yanlardan iyice basıklaşmış vücutlarıyla dikkat çeken pireler yaklaşık 1 – 10 mm. boylarındadır. Genellikle sarı tonlarında kahverengi, koyu kahverengi ve siyaha yakın koyu renktedirler. Çok güçlü bacakları sayesinde boyundan 200 katı aşkın sıçramalar yapabilirler. Pirelerin hayatı uzundur. Aralarında 1 – 2 yıl yaşayan türleri vardır. Dişi pireler yumurtalarını genellikle barınaklarda, zemin çatlaklarına, hasırların, kilimlerin, halıların altına, tozlu yerlere bırakırlar. Yumurtadan çıkan larvalar organik artıklar ve yetişkin pirelerin pislikleriyle beslenirler. Larvalardan pupalar ve pupalardan yetişkin pireler çıkar. Bu gelişme süresi çevre ısısına ve pire türüne bağlı olarak değişir. 20 – 30 gün olabileceği gibi uygun olmayan şartlarda özellikle pupa dönemi uzayarak gelişme aylarca hatta bir yıl sürebilir. Pire, veba ve endemik tifüs yayılmasında aracıdır. Pirelerin önemli türleri Pulex irritans (insan piresi) ve Xenopsylla cheopis (sıçan piresi) dir.

ZARARLARI

Vücut yapıları konaklarının tüy ve kılları arasında dolaşmaya son derece uygundur. Sıcakkanlı hayvanların kanını emerek beslenir, konakları arasında yer değiştirirken son derece tehlikeli hastalıkları da bulaştırabilirler.

İnsan piresi özellikle derinin en ince olduğu ve yoğun kılcal damar ağı içeren bölgelerine yerleşir. Ağız parçalarının sivri uzantısı deriyi delerek konağının dokusuna iyice yapışır. Şişene kadar kanla beslenen pire daha sonra konağın giysileri arasına ya da yaşadığı çevredeki uygun yerlere gizlenir.

Pire bazen son derece tehlikeli olabilir. Konaklama Hymenolepis diminuta türü tenyaları (şerit) taşıyabilir. Özellikle keme ya da fare piresi denen tür son derece tehlikelidir.  Pirelerin kan emerken bulaştırdıkları hastalıklar arasında vebayla birlikte tifüs ve siper humması sayılabilir. İnsanlarla iç içe yaşayan kedi ve köpeklerde bulunan asalaklar, aşırı ürediklerinde ya da doğal konaklarını bulamadıklarında insanlara da üşüşebilir.

MÜCADELESİ

Pire ısırıkları kabarcıklı ve kaşıntılı, döküntü biçiminde kızarıklıklara yol açar. Salgınlar genellikle yaz aylarında ve çocuklar arasında görülür. Pire üşüşen kişilerin hemen yıkanıp giysilerini uygun biçimde temizlemesi gerekir. Kaşıntı giderici ilaçlar deri örselenmesini önleyebilir. Genel temizlik kurallarına uyulmalı, evde beslenen hayvanlar ile bulunulan ortam derhal pireden arındırılmalıdır. Konutlarda temizliğe dikkat edilmelidir. Evcil hayvanlarda sürekli olarak  Veteriner Hekim kontrolünde pire mücadelesi yapılmalıdır.

BİTLER ( P.humanus )

Bitler boz renkli, birkaç milimetre uzunluğunda ve yengeci andıran biçimde asalak böceklerdir. Bit yumurtalarından nimfler çıkar. Nimf üç defa gömlek değiştirir ve yetişkin hale geçer. Yetişkin dişiler genellikle 8 – 10 yumurta verirler. Doğrudan dokunma ya da giyecekler aracılığıyla bulaşırlar. Vücut biti (Pediculus humanus) tifüs, Baş biti dönüşlü humma ve siper humması gibi hastalıkların yayılmasında önemli rol oynar. Bitlenme ayrıca, şiddetli kaşıntı, aynı bölgenin çok sayıda ısırılmasına bağlı olarak geniş şişlik ve kızartılara neden olur. Enfekte kan emen bit 6 gün sonra enfeksiyon nakledebilir. Enfekte bitlerin hayat süreleri kısadır, genellikle 12 günde ölür.

Vücut biti 2 – 4 mm. uzunluğundadır. Giysilerin dikiş yerlerinde ya da uygun kıvrımlarında barınır ve ürer. Deriye yalnızca kan emmek için gider. Yumurtalarını konağın iç çamaşırlarına bırakır.

Baş biti 1 – 2 mm. uzunluğundadır. Kan emmediği zaman sıkıca saç diplerine tutunur. Özellikle ense bölgesinde bulunurlar. Zaman zaman tutundukları yerleri bırakıp deriye inerek kan emer, sirke denen yumurtalarını saç diplerine sıkıca yapıştırırlar. Yumurtalar 7 – 8 günde açılarak içlerinden yeni bitler çıkar.

Bitlenmiş kişilerin kendileri, giysileri, yatağı, şapkası, başörtüsü ve tarağıyla temas edilmesi birer bulaşma nedenidir. Bitlenmelerle ilgili bölgelerin ince dişli bir tarakla sık sık taranması, bit öldürücü krem ve şampuanların kullanılması gerekir. Ayrıca bitlenen kişinin çamaşırları kaynatılmalı ve yakın ilişkide bulunduğu kişiler de aynı işlemler uygulanmalıdır.

TAHTAKURULARI (Cimex lectularius )

Tahtakuruları, saklandıkları yerlerden gece çıkarak kanla beslenen, koyu kırmızı renkte, oval ve basık vücutlu olan, ortalama 4 – 5 mm. uzunluğunda böceklerdir. Kendilerine has tipik  viskiyi andırır  kokuları vardır. İnsanları özellikle vücutlarının örtülü olmayan yerlerinden ısırırlar. 6 – 8 haftada erişkin hale gelerek 200 civarında yumurta bırakırlar. Isırdıkları yerlerde kırmızı, yuvarlak ve sert kaşıntılı lezyonlar oluşur. Duyarlı kişilerde ürtiker, ödem ve kanamalı kabartılar görülebilir. Kaşıntıyla oluşan deri örselenmesi ikincil enfeksiyonları hazırlar. Ender olarak genel alerjik tepkiler ortaya çıkabilir. Emdiği kanın  sindirim artıkları yatak çarşafında koyu lekeler olarak görülebilir.

Konağa yalnızca beslenmek için gelen  asalak, daha sonra korunaklı yerlere çekilir. Emdiği kanı sindirmesi günlerce sürebilir. Tahtakurusunun insana hiçbir hastalık bulaştırmadığı sanılmaktadır. Tedavi genellikle belirtilere yöneliktir. Bu böceklerin üredikleri yapılarda bütünüyle yok edilmesi gerekmektedir. Ama kullanılan zehirlere karşı dirençli nesiller geliştiğinden tahtakurusuyla mücadelede de farklı kimyasal maddeler denenmek zorunda kalınmaktadır.

Özellikle Yatak tahtakuruları olarak adlandırılan türlerinin hemen hepsi kuş ve memelilerden kan emerek beslenirler. Genellikle geceleri kan emmek için çıkarlar, diğer zamanlarda ışıksız ortamlarda saklanırlar.

BALARISI (Apis mellifera,  Honeybee)

Boy: 1,30 cm  Renk: Altın sarısı ve kahverengi çizgili

ÖZELLİKLERİ

Balarıları on yılı aşkın süre yaşayan koloniler kuran sosyal bir arı türüdür. Doğal ortamda ağaç kovukları, mağaralar, kayalıklardaki yarıklarda yuva yaparlar. Ara sıra tavan aralarında, duvar boşluklarında ve baca içlerinde de yuvalarına rastlanır. Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10 – 80 bin işçi arıdan oluşur. Görünüş olarak birbirinden farklı olan bu üç arıdan kraliçe arı ve işçi arılar dişidir. Bu arılar çiçekli bitkilerden polen ve nektar alıp, bunları kullanarak kış boyunca kolonilerini besleyecek balı üretirler. Arıları binalardan uzaklaştırmayı zorlaştıran etken, peteklerinin bulundukları oyuklukları tamamen doldurmasıdır.

Arı yavruları, sırasıyla larva ve pupa evrelerini tamamlayarak erişkin hale gelirler. Kraliçe arının yumurtaları bırakması ile başlayan bu dönem boyunca arı yavrularına son derece özenli ve dikkatli bir bakım uygulanır. İşçi arılar öncelikle kraliçenin yumurtlaması için peteklerin içinde özel olarak belirlenmiş bir bölgede kuluçka hücreleri hazırlarlar. Bu hücrelere yumurtlamak için gelen kraliçe arı, hücrenin temizliğini ve uygunluğunu kontrol ettikten sonra her peteğe birer yumurta bırakarak ilerler. Kraliçe arının büyük bir hassasiyetle hücrelere yerleştirdiği arı yumurtaları yaklaşık 3 gün içinde gelişir. Bu sürenin sonunda hücrelerden beyaz kurt şeklindeki arı larvaları çıkar. Yumurtadan çıkan bu canlıların gözleri, kanatları ve bacakları yoktur. Dış görünüş olarak balarısına hiç benzemezler. Arı larvaları bu dönemdeki düzenli beslenme sonucunda 6 gün içerisinde ilk ağırlıklarının 1500 katına ulaşırlar. Bu noktadan sonra büyüme durur ve pupa aşaması başlar.

MÜCADELE İPUÇLARI

Arı yuvalarına belirli bir mesafeden fazla yaklaşmamak gerekir. Gerekli eğitime ve koruyucu ekipmana sahip olmayan kişilerin kalabalık bir yuvayı dağıtmaya çalışması çok risklidir. Bir yuva dağıtıldığında ise, geride kalan bal ve peteklerin tamamen temizlenmemesi halinde ise, bunlar çürüyerek, kötü koku ve lekeye sebep olacak, bu durum da ortama diğer böcekleri çekecektir.

YABAN ARISI (Vespula spp. Yellow Jacket)

2,0 - 2,5 cm. boyunda, siyah ve sarı çizgili renktedirler. Yuvalarını toprakta, örneğin eski kemirgen yuvalarının içinde veya benzer deliklerde yapmayı tercih ederler.

Yabanarılarının binlercesi tek koloni halinde yaşarlar. İlkbaharın başında tek bir kraliçeden başlayan koloni ilk birkaç ay çok küçüktür. Yaz aylarına gelindiğinde, problem yaratacak populasyona ulaşırlar. Yuvaları bozulduğunda çok saldırgan olurlar ve çok acı vererek sokarlar. Bir kez soktuğunda ölen balarılarından farklı olarak, yabanarıları birçok kez sokabilirler. Leşle beslenen haşereler olduklarından, ağaçlık alanlarda veya arazilerde faydaları vardır. Ancak evlere yakın veya evlerin içinde bulunan koloniler, orada yaşayan insanlar için tehdit oluştururlar. Böyle bir durum fark edildiğinde, koloniler muhakkak elimine edilmelidir. Bu arılarla mücadelenin tehlikeli olması nedeniyle profesyonel bir firmadan hizmet alınması daha doğrudur.

Yabanarısı sokmalarına karşı alınabilecek önlemler şunlardır

  • Elektrikle çalışan çim biçme, budama makineleri kullanıldığında, yüksek ses ve vibrasyonun kışkırtıcı etkisi düşünülerek yabanarısı saldırısına karşı dikkatli olunmalıdır.
  • Yabanarısı yuvaları biliniyorsa o noktalardan uzak durulmalıdır.
  • Bina duvarında girip çıktıkları görülen bir delik bulunduğunda, bu delik KAPATILMAMALIDIR.  Zira bina içine başka bir noktadan çıkış olabilir ve malzemenin cinsine göre duvarda delik bile açabilirler.

EŞEK ARISI ( Vespula vulgaris )

2,5 – 4,0 cm. boyunda, koyu ve açık kahverengi çizgili renktedirler. Genelde ağaçlarda ve çalılarda, havai kağıt yuvalar kurarlar. Ancak özellikle bu tür arılar, tavan arası, baca, dış duvarlar gibi mekanlarda da yuva kurmayı severler.

Eşekarıları bir yıl süreyle yaşayan koloniler kurarlar. Kışı geçirmiş olan kraliçe, ilkbaharla birlikte uygun bir yuva bulur, içine küçük bir petek kurar ve ilk larvayı oluşturur. Bu larva yetişkin bir işçi arıya dönüştüğünde, yuvanın büyütülmesi ve yiyecek bulunmasıyla uğraşırlar. Yuvalarının içini ve peteği, ağaç ve kabuk parçacıklarından yaparlar. Kolonileri tehdit edilirse saldırgan olurlar. Yaz sonunda birkaç yüz işçi arıdan oluşan populasyona ulaşırlar. Sonbahara doğru koloni kraliçeler üretir ve bunlar kışı geçirmek üzere farklı yerlere uçarlar.

Dünyanın her yerine yayılmış olan eşekarılarından, ülkemizde yaşayanları içerisinde genellikle sarı – siyah renkleri ile hemen tanınırlar. Sokucu iğneleri çok küçük ve ince olduğundan iğnelerini soktuktan sonra bir zarara uğramadan geriye çekebilirler. Bu nedenle defalarca sokabilirler. Eşekarılarının zehirleri konusunda görüşler farklıdır. Kişinin duyarlılığına göre bu etki farklı olur. Alerjisi olanlarda bu etki fazla hissedilir. Sokma yerinin vereceği zararla yakından ilgisi vardır.

Örneğin, herhangi bir yolla ağza, yutağa ya da boğaza kadar ulaşabilen bir eşek arısının sokması durumunda meydana gelecek şişlik insanın boğularak ölmesine neden olabilir. Arılardaki sokma arzusu türlere göre değişir. Ancak kendilerini tehlikede hissettikleri zaman saldırırlar. Özellikle sıcak havalarda yuvalarına yaklaşırken dikkatli olmak gerekir. Çünkü sıcakta saldırganlıkları artar.

YILANLAR ( Ophidia):

Tespit edilen türler

Önemli türleri Coluber caspius  ( Hazer yılanı ), Malpolon monspessulans  ( Çukurbaşlı yılan), Vipera xanthia (Şeritli engerek)’ dir. Türkiye’de yaşadığı bilinen 5 ayrı familyadan 13 cinse bağlı 36 yılan türü vardır. Bunlardan 7’si zehirli, 2’si az zehirli, geri kalan 27 yılan türü ise zehirsizdir.

 

Coluber caspius (Hazer yılanı)                                       Malpolon monspessulans (Çukurbaşlı yılan)

 

ÖZELLİKLERİ

 

Vücut ince, uzun ve silindirik şekilli olup, pullarla kaplıdır. Pulların büyüklükleri ve dizilimi, sistematik açıdan önem taşır. Üyeler körelmiştir. Ancak bazı gruplarda üye kalıntılarına rastlanır. Dış kulak açıklığı, kulak zarı, dış ve orta kulak ile östaki borusu bulunmaz. Göz kapakları yoktur, gözü örten sabit bir şeffaf plak bulunur. Çatalsı dil, ağız kapalıyken bile dışarı uzatılabilir. Dile yapışan koku partikülleri, koku almadan sorumlu olan Jacobson organına iletilir.

Çene kemikleri kaynaşmamıştır. Çenenin sağ ve sol yarıları ile, alt ve üst çeneler birbirinden ayrılabilir. Bu yapı özelliği sayesinde, kendilerinden çok daha iri avları bile rahatlıkla yutabilirler. Kural olarak av önce felç edilir veya öldürülür, sonra da bütün olarak yutulur. Göğüs kemiklerinin (Sternum) bulunmaması, iri avların yutulmasına yardımcı olan diğer bir özelliktir. Kaburgaları çok sayıdadır. Sol akciğer körelmiştir, sağ akciğer ise vücut boyunca uzanır. Diğer tüm organlar da uzun yapılıdır. Boşaltım ürünleri ürik asit formundadır. İç döllenme görülür. Bazılarında güçlü zehir bezleri ve çeşitli tipte zehir dişleri bulunur. Çoğu türde ayrıca, savunma veya karşı cinsin ilgisini çekme amaçlı olarak koku bezleri vardır. Bazı yılan gruplarında ise, avın vücut sıcaklığını algılayabilen (termosensor), kızılötesi ışınlara duyarlı "çukur organları" bulunur.

İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zarar

Bütün yılanlar doğal dengenin korunması yönünde önemlidir. Yok edilecek olurlarsa, onların besinini oluşturan zararlı farelerin ve başka hayvanların kontrolü güçleşebilir. Yılanların besinlerini canlı hayvanlar oluşturur. Birçokları taze öldürülmüş bile olsa ölü hayvanı besin olarak almazlar. Besinlerini memeliler, kuşlar, bazı sürüngenler ( kertenkele) ve bazı omurgasız hayvanlar oluşturur.

Ege Bölgesi’nde (İzmir çevresi) Malpolon monspessulans (Çukurbaşlı yılan) türü daha fazla  görülmektedir. Bunlar daha çok  taşlık ve kuru bölgelerde bundan başka bahçe ve su kenarlarında bulunurlar.

Yılanlar bitki zararlısı olmayıp tarım alanlarında ve yılanların bulunabileceği yerlerde çalışan insanları, ısırarak zehirlemesi ve bu insanlarda korku yaratması sebebiyle zarar ve rahatsızlık verirler.

 

 

 

Vipera ursinii  ( Engerek yılanı)

 

 

ÇIYANLAR ( Chilapoda):

Tespit edilen türler

En yaygın türü Scolopendra morsitans (çiyan)’dır. En uzun çıyan Scolopendra gigantea olup 35 cm.’ ye ulaşır. Çıyanların 3000 kadar türü tanımlanmıştır.

Yaşam şekilleri

Taş, kaya ve kabuk altlarındaki toprak ve humus içerisinde bulunur. Tüm türler avcılıkla geçinirler yani karnivordurlar. Avlarını küçük Arthropoda (eklembacaklılar) oluşturur. Fakat büyük çıyanlar salyangoz ve kurbağa yavrularını yer. Özellikle gece beslenirler ve çabuk hareket ederler. Av, zehir tırnağı ile yakalanır ve öldürülür. Zehir tırnağı, ağız parçalarını örten gövdenin ilk segmentinden çıkar. Büyük formlarda güçlü zehir tırnakları ile deriyi delebildiğinden, ergin insanlarda birçok rahatsızlığa, küçük çocuklarda ölüme neden olabilir. Yurdumuzda bulunanların insanı sokma yeteneği yok sayılır.

 

 

 

 

 

İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar

Chilopoda türleri karanlık ve nemli yerleri severler. Geceleri yatakta ya da  giyim eşyalarını giyerken dokunulunca sokar ve zehirlerler. Çıyan zehirlenmelerine skolopendrizm denir. Hayvan, canı acıdığında veya hareketine engel olunduğunda kendisini korumak için sokar. Soktukları yerde ağrı, sızı, kızartı, şişkinlik, ödem meydana gelir. Ani başlayan ağrı bir saat içinde azalır. Zehirlenme çoğunlukla şiddetli değildir. Yalnız çocuklar için tehlikeli olabilir. Ağrıya karşı lokal olarak sodyum bikarbonat, magnezyum sülfat, amonyak kompresleri ve buz uygulaması iyi gelir.

UÇAN  HAŞERELER

SİVRİSİNEKLER

Yaşam şekilleri, Biyolojileri ve Zararları

Tüm sivrisineklerin yaşam çevreleri yumurta, larva, pupa ve ergin olmak üzere 4 aşamadan oluşur. İlk üç aşama, sucul ortamlarda geçerken, ergin sivrisinek karada yaşar. Bu türlerin dişileri kanla, erkekleri bitki özsuyuyla beslenir. Dişilerin ortalama ömrü 15 – 150  gün, erkeklerin ise 4 – 7 gün arasında değişmektedir. Ergin dişiler kan emdikten sonra vücutlarında geliştirdiği  100 – 150 adet yumurtayı en yakın durgun su birikintisine bırakırlar. Su sıcaklığına bağlı olarak (15 – 40 0C) yumurtalar, larva , pupa evrelerini 10 – 20 gün içerisinde tamamlayarak ergin hale dönüşürler.

 

 

 

Anopheles spp. , Culex spp. ve larvaları

SİVRİSİNEK ÜREME ALANLARI (BİOTOPLARI);

Bataklıklar ve yavaş yavaş akan akarsular, göller, dere ve nehir kıyısındaki durgun su odakları,

Çayır ve ormanlık alandaki biriken kar ve yağmur suları,

Sulama kanalları, çeşme yalakları,

Çeltik üretim tarlaları,

Temel çukurları, taş oyukları, ağaç kovuklarında biriken sular,

Konutların balkonunda bulunan saksı, bidon gibi su biriken kaplar,

Bahçelerde bırakılan fıçı, kova ve oto lastikleri,

Açıkta akan lağım suları ve foseptik kuyuları.

CULEX, ANOPHELES, AEDES YUMURTALARI;

Su Isısı ( 0C )

10

15

20

25

30

35

Larva dönemini tamamlama süresi (gün)

30 – 40

26

18

14

11

7

CULEX, ANOPHELES, AEDES LARVALARI;

Su Isısı ( 0C )

15

20

25

Pupa dönemini tamamlama süresi (gün)

4 – 5

2,5

> 1,5

Ergin sivrisinekler üredikleri alandaki ot, yosun, bitki özsuyu ve birikinti sularla beslenerek 6 – 12 saat içerisinde döllenmek amacı ile üreme ortamını terk ederler.

DÖLLENEN DİŞİ SİVRİSİNEĞİN EMME VE YUMURTA GELİŞTİRME EVRESİ;

Ortam Isısı ( 0C )

15

30

35

Yumurta geliştirme evresi (gün)

7

1 – 2

> yumurta gelişmez

SİVRİSİNEKLERİN ARACI OLDUĞU HASTALIKLAR;

  • Protozoonlar (Sıtma)
  • Helmintler (Brugia malayi, Wuchereria bancrofti)
  • Arbovirüsler (Deng humması, Sarı humma, Batı nil humması)
  • Meningo – Ensefalitler (St.Louis ensefaliti, Batı at ensefaliti, Kalifornia ensefaliti)

 

 

KARASİNEKLER

Tespit edilen  Türler

 

 

  • Musca spp.
  • Famma spp.
  • Muscina spp.
  • Stomoxys spp.

                                                                                               Musca spp.                           ve                 Stomoxys spp.

Yaşam şekilleri

Kara sinekler kokuya çok hassas oldukları gibi ısıya da çok duyarlıdırlar. Sık sık bulundukları çalılıklarda yada bitkilerin yapraklarının gölgesinde dinlenirler. Beslenme yerleri hayvan ve insan artıkları, geniş çapta da hayvan ve insan dışkılarıdır. Gündüzleri yiyecek temin edebilecekleri yerlerde yaşayan bu sinekler geceleri dinlenmek için eşyaların kenarlarında , iplerde, tellerde ve tavanlarda konaklarlar.

Çöplük ve lağım birikintileri bu sinekler için ideal beslenme yerleridir. Her türlü  organik atıkların bulunduğu ortanda hayat bulur.

Erginlerin ömrü 40 – 50 gündür. Yaşamı boyunca 5 – 6 defa, her defasında 100 – 150 yumurta yaparlar. Bu yumurtalar ortam sıcaklığına bağlı olarak 16 – 35 0C’ de 7 – 44 günde yumurta, larva, pupa evrelerinden sonra ergin hale gelirler.

Yediklerini tekrar besinlerin üzerine kusarak dekompoze eder ve kendilerinin yiyebileceği şekle dönüştürürler. Bu sinek türleri vücutlarının gerek iç gerek dış yapısında; virüsler, bakteriler, protozoalar, helminth yumurtaları gibi  patojen mikroorganizmaları taşıyarak bir çok hastalığın bulaşmasına sebep olurlar.

KARASİNEK MÜCADELESİ

Yandaki resimde fiziksel mücadele kapsamında uygulamasını yaptığımız sinek tuzağının, kullanım alanı olarak oldukça geniş bir alana etki ettiğini görmekteyiz. Kullanım sonucunda çok sayıda karasineği iç kısmında toplamak suretiyle ortamdaki karasinek problemini rahatlıkla çözdüğü görülmüştür.  Bu nedenle karasinek problemi olan işletmelerde ve diğer alanlarda bu ürünün kullanımının uygulama da güvenilirlik arz ettiğini  belirtmek gerekir.

Bahsi geçen sinek tuzağı, etrafına sinekleri cezbedici bir koku yayarak, kendine doğru çekmekte ve iç kısmına sineklerin toplanmasına sebep olmaktadır. İç kısma giren sinekler dolayısıyla dışarı çıkamamakta ve bu kısımda kalmaları yoluyla ölümleri  gerçekleşmektedir. Kullanımı kolay ve pratik olan bu ürünün, dış alanlar da kullanımı tercih edilmekte ve kesin çözüm sağlamaktadır.

Karasinek mücadelesinde ayrıca; iç alanlarda pülverize uygulama, karasinek gözlem noktaları, yapışkan bantlar, dış alanlarda; atomizör uygulama, pülverize uygulama, vb. çalışmaları programlayarak uygulamalarımızı    sürdürmekteyiz

Karasinek tuzağı

 

FARELER (KEMİRGENLER)

 

Tespit edilen  Türler

 

Rattus norvegicus L. (Norveç sıçanı, lağım sıçanı) 

 

Sırt rengi açıktan koyu kahverengiye kadar değişir. Kuyruk kısa, kulaklar küçük ve kaba burunludur. Yılda 2 – 7 doğum yapar ve her doğumda 5 – 14 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 200 – 400 g., boyu 18 – 25 cm.’ dir. Ortalama 3 – 4 yıl yaşarlar. Kentsel ve kırsal alanlarda yaygındırlar. Oyuklar, çöplükler, kanalizasyonlar iç ve dış alanlar yaşam yerleridir.

Resim: Rattus norvegicus L.

Rattus rattus L.  (Ev sıçanı, Çatı sıçanı )

 

Sırt rengi koyu kahverengiden siyaha kadar değişir. Burun sivri, kuyruk uzun ve kulakları geniştir, ayrıca iyi bir tırmanıcıdır. Yılda 2 – 7 doğum ve her doğumda 5 – 14 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 120– 175 g.,  boyu 16 – 21 cm.’ dir. Sıklıkla yer üstünde, yer altında, ağaçlarda, evlerde, paketleme yerleri, ürün depolarında, gemi ve limanlarda  yaşar. Dünyanın her yerine dağılmıştır.

Resim:  Rattus rattus L.

Mus musculus L. (Ev Faresi):

 

Sırt açık veya koyu gri rengindedir. Yılda 4 – 8 doğum ve her doğumda 6 – 12 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 9 – 25 g., boyu 7 – 8 cm.’ dir. Hastalık nakletme ve hasar vermesi diğer iki türe göre daha azdır. Evlerde, yiyecek depolarında, kilerlerde, ambarlarda, kovuk ve duvar içlerinde yaşadığı için mücadelesi daha zordur. Özel tedbirlerin alınması gerekir.

 

Resim: Mus musculus L.

Yaşam şekilleri

Fareler kendilerini korumak ve yavrularını saklamak için barınak ararlar. Aynı zamanda dinlenmeye de meraklı olduklarından yuvalarını kolay erişilmeyecek yerlere yaparlar. Farelerin en iyi yuvalandıkları yerler binaların bodrum katları, kapalı ve gizli kalmış köşeler,atılmış eşyaların arkaları, kovuk ve duvar içleridir. Fareler insanların ve diğer düşmanların ulaşamayacağı yerlerde gizlenirler.

İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar

İşletmeleriniz ve  bağlı birimlerinde; yoğunlukla karşılaşılabilen kemirgen (fare – sıçan) türleri  insanlar ve çevre  için büyük risk ve hastalık taşıyan zararlı hayvanlardır. Veba, Tifüs Salmonellosis, Kuduz, Leptospiroz veya enfeksiyoz sarılık, Lymphocytic choriomeningitis (Lenfositik koryomenenjit), Humma ve bağırsak parazitleri gibi hastalıklara neden olurlar. Salgın hastalıklar içinde veba en korkunç olanlarından biridir. İnsanlık tarihinde derin acılar bırakmıştır.

Bu zararlılar evlerde, depo ve işyerlerinde her türlü besin maddelerini yer, tahta eşyaları (mobilya) kâğıt ve kitapları kemirir. Çuval ve ambalaj kutularını parçalayarak depo edilen maddelerin zarar görmesine neden olmakla birlikte, pislik ve sidikleri ile besin maddelerini kirleterek kullanılmayacak hale getirirler. Ayrıca keskin dişleriyle binaları, sert maddeleri, kurşun ve demir boruları , elektrik kablolarını tahrip ederler. Hatta kısa devrelere yol açarak, elektrik kaynaklı yangınlara da sebebiyet verirler.

FARE VE SIÇAN MÜCADELESİ ÇALIŞMA ESASLARIMIZ

Mücadelesini verdiğimiz zararlı türler içerisinde mücadelesi en zor olan ve çalışmaları devamlılık arz eden ender türlerden olan fare ve sıçanlar oldukça zeki hayvanlardır.,

Yapılan çalışmalar belirli bir sistematik içerisinde tamamen özel gözlem noktaları ile yapılmak zorundadır.  Aksi durumlarda çalışmalar başarı sağlamaktan çok uzak olmaktadır. Bunun sebebini  sizlere kısaca açıklamak gereği duyuyoruz. Fare ve sıçanlar içgüdüsel olarak özel olarak belirlemiş oldukları yol güzergahlarını kullanmaları , açıkta ve ortamlarında daha önce görmedikleri bir nesneyle veya yem türevinde bir maddeyle karşılaşmaları durumunda o maddeye dokunmamaktadır. Yaklaşık 15 gün gibi bir süre geçtikten, o maddeye alıştıktan sonra dokunmaktadırlar. Ortama özel sistemi olmadan açıkta bırakılan yemler,  o anda populasyonun en yaşlı ve kondisyondan düşmüş olan öncü hayvana  yedirilir. Belirli bir süre geçtikten sonra yemi yiyen öncü zarar görmemişse diğerleri de o formatta ki yemleri güven içerisinde yerler. Fakat yemi yiyen öncü fare/sıçan rahatsızlanmış yada ölmüşse bu durumda  diğer fare ve sıçanlar kendilerine zarar veren nesneyi öğrenmiş olurlar. Böylece o formatta ve kokuda hiçbir maddeyi en az 3 ay boyunca yemezler. Bu durum  karşımıza başarısızlık olarak çıkmakla beraber hem zaman hem de ekonomik bir kayıptır. Yapılması  gereken çalışmanın başarıya ulaşması; taktir edeceğiniz üzere mücadele verilen canlıların biyolojik ve sosyal yapılarının çok iyi bilinmesiyle mümkün olabilecektir.

Yukarıda sunduğumuz yapılması gereken çalışmaların temel esasları doğrultusunda;

  1. İlgili  alanın fizibilitesinin çıkartılması,
  2. Yapılan fizibilite çalışmasına göre zararlı güzergahlarının saptanması,
  3. Belirlenen güzergahlara populasyonun yoğunluk tahminine göre özel istasyon sistemlerinin kurulması,
  4. Yapılan kontrollerde en az ayda bir olmak koşuluyla zararlı güzergahlarının tam belirlenebilmesi çalışmaları ve düzenli yem değişimi, bütün bu çalışmalar mühendisler tarafından planlanarak, bizzat yine ziraat mühendisleri tarafından uygulanacaktır.

FARE – SIÇAN MÜCADELESİNDE YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALARIN AVANTAJLARI;

  1. Hedef olmayan canlıların; yani insanların evcil ve vahşi hayvanların çoğunluğunun fare zehiri ile temasını engelleyerek doğabilecek olumsuzlukların önüne geçmek
  2. Kullanılan fare zehirlerinin kir, toz , yağmur ve rutubetten korunarak fareler için  çekici halde kalmasını sağlamak
  3. Monitörler fareler için karanlık, kapalı ve muhafazalı bir ortam sağladığından onların çekinmeksizin zehiri yemelerini sağlamak
  4. Zehirlerin dökülme ve zarar görmesini engellemek.
  5. Fare zehiri olarak kullanacağımız mum blokların farenin tüy ve ayaklarının zemine temas olasılığı azalacağından muhtemel kontaminasyon riskini azaltmak
  6. Mühendislerimizin kontrolleri sırasında  istasyonlardaki zehir tüketiminin tespiti yapılarak fare populasyonunun tespiti için monitör görevini görmesini sağlamak.
  7. Kullanacağımız istasyon sistemi sayesinde yetkisiz ve ilgisiz kişilerin monitörleri açmalarını engellemek olacaktır.

YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMANIN FARE VE SIÇANLARA ETKİ MEKANİZMALARI

 

                                                                          

 

     
 
     
 

  (a)                                                                                               (b)

a. Kemirgenlerin un çuvallarına verdikleri zararları, b. Kemirgenlerin erzak deposundaki zararları.

 

 

Resim: Kemirgenlerin elektrik kablolarına verdikleri zararlar

 

 

Resim: Mus musculus türü kemirgen mücadelesinde kullandığımız monitör sistemi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim: Rattus norvegicus ve Rattus rattus türü kemirgen mücadelesinde kullandığımız sıçan monitörü.

 

 

Resim: Kemirgenlerin mücadelesinde kullandığımız  mum blok yemler

 

 

KUŞLAR (Aves)

Tespit Edilen Bazı Türler

Columbiformes  (Güvercinler), Corvus monedula (Şehir kargası), Corvus corax (Kuzgun) Passer domesticus ( Ev serçesi), P. montanus (Dağ serçesi), Sturnus vulgaris (Sığırcık)

 

 

 

 

 

 

 

 

Güvercin

                                                                                                                                        Çekirge kuşu

Ekin kargası

Yaşam Şekilleri, Biyolojileri ve Zararları

Kuşlar yumurtlayan canlılar olup havada uçan, kısmi olarak uçamayan türleri de olan canlılardır. Koloni yada tek olarak yaşayabilirler. Genel anlamda yuvaları; evlerin saçak altlarında, harabelerde, su kaynakları yakınlarında, yüksek ağaçlarda bulunur. Yuvalarını çamur, ot v.b şeyler ile kendileri yapmakta yada hazır olan ağaç kovukları, mağaralar, suni yuvaları kullanırlar. Kuşlar yılda ortalama 1 – 2 kere yumurtlarlar. Her seferinde 4 – 8 arasında yumurta bırakırlar, ve 15 – 25 gün kuluçka döneminden sonra çıkan yavrular 15 – 20 gün içinde uçacak hale gelir. Ortalama olarak kargalar 30 – 100, serçeler 15 – 40, sığırcıklar 15 – 20 yıl yaşarlar.

Genel anlamda tarımsal alanlarda zararlı olmalarına karşılık yerleşim alanlarında da insanların sağlıkları açısından bünyelerindeki çeşitli bit, kene, haşere türleri vasıtası ile hastalıklara sebebiyet vermektedirler. Ayrıca bulundukları mekanlarda dışkıları ve oluşturdukları yuvalar ile hem hastalık taşıyıcıları olmalarından  çeşitli hastalıklara hem de görüntü kirliliğine  ve hatta bazı bölgelerde ses kirliliğine sebebiyet vermektedirler. Kuşlar ile mücadele yöntemlerinde özellikle caydırıcılık sistemi kullanılmakta olup ileri boyutlarda olan istila durumlarında ise kimyasallar ile mücadeleye gidilmektedir. Zararlı kuşlara karşı en iyi mücadele, kültürel önlemlerle yapılmaktadır.

Bunlar;

Yumurtalarını toplamak,

Yuvalarını bozmak,

Kaçırmak için rüzgarda ses yapan, güneşte parlayan ( alüminyum veya polietilen) levhalar asmak,

Binaların dış yüzüne tent asmak veya konakladıkları yüzeylere sivri uzun çiviler yerleştirmek, 

Kendi ölüsünü asmak,

Münavebe,

Erken hasat,

Tüfekle vurmak.

Bu mücadele yöntemlerinin  bilinçli ve uzman kişiler tarafından yapılması gerekmektedir.

KARINCALAR



Karıncalar gruplar halinde yaşayabilen canlılardır. Tek başlarına hayatlarını sürdürmeleri mümkün değildir.

Tespit Edilen Bazı Türler

Yaprak Kesici Karıncalar

Dokumacı Karıncalar

Hasatçı Karıncalar

Bal Karıncaları

Odun Karıncaları

Lejyoner Karıncalar

Kadife Karıncalar

Ateş Karıncaları

Çalışkan Karıncalar

Çöl Karıncaları

Yeryüzünde en kalabalık nüfusa sahip olan canlılar, karıncalardır. Her yeni doğan 40 insana karşılık, 700 milyon karınca dünyaya gelir.

Böcek türlerinin en "sosyal"lerinden biri olan karıncalar, son derece iyi "örgütlenmiş" bir düzen içinde, "koloniler" denen topluluklar halinde yaşarlar. Örgütlenmeleri öyle gelişmiş bir düzen içindedir ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir. Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta "terzilik" yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler.

Karıncaların 80 milyon yıl önce arkaik bir yabanarısı türü olan "Tiphiidae"den türediklerini, 65 – 40 milyon yıl önce aniden "kendi iradeleriyle" sosyalleşmeye başladıklarını ve böceklerin evriminin en üst basamağını oluşturdukları iddia edilmektedir.

Karınca dünyası çoğunlukla yeraltında oluşturulur. Bazı türler ise yuvalarını toprak yüzeyinde veya ağaçlarda kurarlar. Galerilerden oluşan yeraltı kentlerinde, kanatları artık yaşamsal etkinliklerine bir yarar sağlayamayacağı için, koloniler kanatsız bireylerden oluşur. Nüfus artışı sonucu yeni kentler kurma aşamasına gelindiğinde, kanatlı ve cinsiyetli bireyler oluşmaya başlar. Bu bireyler yeni kentler kurmak için yuvalarını terk ederek çiftleşme uçuşuna giderler. Çiftleşme uçuşuna diğer yuvalardan gelen bireyler de katılınca bir göç başlar. Bazı karınca türlerinde birbirlerini bulan çiftler havada, diğerleri ise çiftleşme uçuşunun bitiminde yere konduktan sonra çiftleşirler. Döllenmeden sonra dişi karınca, diğer deyişle kraliçe, kolonisini kurmaya hazırdır. Erkek karınca ise, kraliçenin ömrü boyunca vereceği yumurtaların döllenmesi için gerekli spermin tamamını ona aktarıp, görevini yerine getirdikten kısa bir süre sonra ölür.

Kraliçe, kuracağı yeni kentin temellerini atmak amacıyla uygun bir yer arayıp bulduğunda, kanatlarını atar. Kent başlangıçta kraliçenin ilk yavrularının gelişmesini sağlayacak olan küçücük bir odadan ibarettir. Bu odacığı hazırlayan kraliçe, yumurtalarını bırakmaya başlar ve 6-8 hafta içerisinde kraliçeye yardımcı olacak işçi karıncalar gelişir. Kraliçe, işçi bireylerin büyümesini sağlamak için kendi vücut salgılarını kullanır. Bu nedenle zaman içinde vücudundaki yağların %73’ünü, proteinin ise %61’ini yitirir. Tamamı kraliçenin kız çocuklarından oluşan işçi bireyler kentin kurulması için gerekli görevleri üstlenince, kraliçe sadece yumurtlama işlevini yüklenir. İşçi bireyler, koloni büyüdükçe birbirine düzenli galerilerle bağlı olan özel amaçlı yeni odalar yaparlar.

Bunlar, yumurtaların gelişmesi için yapılan kuluçka odaları, yavruların beslendiği kreşler, besinlerin depolandığı kilerler ve hatta mantar üretiminin yapıldığı bahçelerdir.

ZARARLARI:

Karıncalar üzerlerinde taşımış olduğu patojen mikroorganizmaları gezindiği ve dolaştığı yerlerde özellikle gıda maddelerine bulaştırarak insanların hastalanmasına yol açmaktadırlar.  Ayrıca gıda maddelerini tüketme ve bulaşma sebebiyle ürün kayıplarına sebep olurlar.

KURU MEYVE ZARARLILARI

Ambar zararlıları söz konusu olduğu zaman kuru meyve kavramı oldukça geniş bir ürün (incir, üzüm, kayısı, erik, fındık, fıstık,ceviz,badem) grubunu kapsamına alır. Bu ürünler ülkemiz ihracatında önemli yer tutan ürünlerdir. İhracata dönük olması bu ürünlerin ambarlama döneminde böcek bulaşmalarından ve zararlılarından mutlaka korunmasını gerektirir.

Önemli türler şunlardır; Ephestia cautella (İncir kurdu), Ephestia  figuliella (Kuru incir güvesi), Plodia interpunctella (Kuru meyve güvesi), Oryzaephilus surinamensis (Testereli böcek)C. bipustulatus, Carpophilus hemipterus, C. mutilatus,C.  Obsoletus (Ekşilik böcekleri), Carpoglyphus lactis (Kuru meyve akarı)

KURU MEYVE ZARARLILARI İLE SAVAŞIM

Kuru meyve zararlısı böcekler ambarlanan kuru meyvelere, bahçe, kurutma (sergi) ve depolama dönemlerinde bulaşırlar. Özellikle kuru incirde zararlı olan incir kurdu, kuru meyve güvesi ve ekşilik böceklerinin ağaç ve sergi döneminde ürüne yoğun şekilde bulaştığı görülmüştür. Kuru üzüm güvesi de üzüme sergi döneminde bulaşabilmektedir.Testere dişli böcek ve kuru meyve akarı ise ürüne depoda bulaşmaktadır. Bu sebepten dolayı bu böceklerle savaş uygulamasına ağaç döneminde başlanarak sergi ve kurutma dönemlerinde devam edilmelidir.

Ağaç ve sergi döneminde alınması gereken bazı kültürel önlemler şunlardır

  1. Bahar aylarında bahçeler temizlenmeli, böceklere barınak olabilecek ürün artıkları (iğlek, eski ürün kalıntıları vb.) toplanıp gömülmeli ya da yakılmalıdır.
  2. Ürün kerevetler üzerinde kurutulmalı, sergilerin üzeri geceleri örtülmelidir.
  3. Ürün için kullanılan sepet, sele, küfe, çuval gibi ambalajlar fümige edilerek kullanılmalıdır.
  4. Ürün gündüz taşınmalı, gece taşınma zorunluluğu varsa üstü örtülmelidir.
  5. Ürün sergiden sonra fümige edildikten sonra ambara konmalıdır.
  6. Ürünün taşındığı araçlar temiz olmalıdır.
  7. Ürünün konacağı ambarda temizlik, badana ve boş ambar ilaçlaması yapılmalıdır.
  8. Ambarda eski ürün ile yeni ürün bir arada bulundurulmamalıdır.

Depo zararlılarına karşı kimyasal savaşım üç ayrı şekilde yapılır

  1. BOŞ AMBAR/DEPO İLAÇLAMASI: Bu ilaçlamalar depo ve ambarlarda uygulanacak bir dizi kültürel önlemler sonrasında 1 hafta sonra, ürün ambara girmeden 15 gün önce ambar boş olarak Malathion,  carbaryl,  primiphos methyl,  dichlorvos etkili maddeye sahip ilaçlar kullanılarak yapılır
  2. KORUYUCU İLAÇLAMA: Boş ambar ilaçlamasından sonra ürünlerin ilaçlanarak ambar / depoya alınmasıdır. Bu ilaçlama her yiyecek maddesi ve ürün için yapılamaz. Örneğin hububatta toz malathion ile ilaçlama yapılabilir.
  3. DOLU AMBAR/DEPO  İLAÇLAMASI: Eğer hububat ve yiyecek maddeleri ambara konmadan önce veya depolama sırasında böceklenmiş ise fumige edilmesi gerekmektedir.

FÜMİGASYON

Her türlü biyolojik dönemlerdeki böcekleri ve diğer zararlı hastalık etmenlerini  öldürmek amacı ile kapalı bir ortama belirli bir ısıda ve belirli bir miktarda gaz halindeki kimyasal bir madde (=fümigant) vermek ve belirli bir süre gazı bu ortamda tutmak amacı ile yapılan işlemdir.

Fümigasyonun amacı ve önemi

Her türlü bitkisel ve hayvansal kaynaklı ürünler ile diğer materyalleri zararlı   etmenlerden arındırarak, bu etmenlerin tahribatını ve ürün kaybını önlemek suretiyle ürünün sağlıklı halde bulunması amacını gerçekleştirmektedir. Bu işlem insektisit, fungusit, rodentisit, hematosit ve akarisidlerle mücadelenin güç veya imkansız olduğu hallerde başvurulan son çaredir. İşte bu gaye ile yapılan fümigasyon işleminin yapısındaki esaslar olan:

  1. Bulaşık ürüne direkt olarak tatbik edilebilen bir yöntem olması,
  2. Difüzyon yüksekliği nedeniyle üründe uç noktalara kadar nüfuz edebilme ve homojen dağılma imkanı sağlaması,
  3. Gıda maddelerindeki kalıntı ve koku oranının tolerans sınırları içinde bulunması,
  4. Kısa sürede büyük miktardaki ürünlere uygulanabilme olanağı sağlaması,
  5. Diğer savaş yöntemlerine oranla daha az masraf ve iş gücü gerektirmesi,
  6. Zararlı etmenlerin tüm biyolojik dönemlerine etkili olması gibi özellikler bu işlemin olumlu yönlerini teşkil etmektedir.

Bu olumlu yönlere sahip fümigasyon işlemi sonucunda gerek ihracat ve gerekse ithalat bakımından pek çok kolaylıklar sağlanmakta ve dolayısıyla yurda tehlikeli zararlı etmenlerin her biyolojik dönemdeki canlı halinin girmesi önlenmekte ve alıcı isteklerine uygun temizlikte ürünlerin hazırlanması sağlanmaktadır.

Bu öneme sahip fümigasyon işleminde kullanılan fümigantların

  1. Taşındıkları kaplara ve uygulandıkları ortama aşındırıcı etki yapmaları,
  2. Uygulandıkları ürünlerle sabit bileşimli ve istenilmeyen kalıntılar yapmaları,
  3. Canlı bitkilerde bozulmalara, üretim materyallerinde (=tohum v. b.) çimlenme kaybına neden olmaları,
  4. Parlayıcı, patlayıcı ve yanıcı olmaları,
  5. İnsanlar üzerinde de yüksek toksik etkide bulunabilmeleri gibi olumsuz özelliklerinden ötürü bu işlemin fumigasyon operatörlük belgesine sahip  uzman kişilerce çok dikkatli ve tekniğine  uygun şekilde yapılmasını gerektirmektedir.

FÜMİGANT

Fümigasyonda kullanılan ve kapalı bir yere sevk edilerek (zehirli) gaz halinde zararlı etmenleri imha edebilen katı, sıvı veya gaz durumundaki kimyasal maddelerdir.

Fümigantlar tesirlerini ya sinir sistemine etkili olmak veya canlı hücre protoplazmasının oksijen alıp vermesinde görevli hayati önemdeki oksidase, peroksidase, ve reduktase gibi enzimlere etki ederek solunuma engel olmak suretiyle yaparlar.

Fümigasyon işleminde en çok kullanılan fümigantlar; methly bromide, hidrojen fosfit ve alüminyum fosfitler olup, bu kimyasalların kullanma dozu ve uygulama süresi, depo hacmine ve depo sıcaklığına göre  belirlenmektedir. Bu uygulamalar  kapalı yerlerde veya plastik örtüler altında yapılmalı ve fümigasyondan sonra bu yerler iyice havalandırılmalıdır.

** DEPO ZARARLILARI**

KAPRA BÖCEĞİ (Trogoderma granarium Everst.)

Erginler kırmızımsı kahverengi ve oval şekillidir. Vücut üzerinde açık renkli enine bantlar ve kıllar bulunur. Ergin dişi 2.5 mm. erkek 1.8 mm. boyundadır. Yumurtaları saydam – beyaz renklerdedir. Larvaları yaşına göre 0.5 – 5.5 mm. boyda, halkalı bir görünüşe sahiptir. Vücut çok sert esmer kıllarla kaplıdır. Vücut sonunda uzun bir kıl demeti bulunur. Pupa soluk esmer renkli, sırtı hariç diğer bölümleri tüylerle kaplıdır.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

En çok buğday da zarar yapmakta hububat, yağlı pastalar, süt tozu, bira mayası, makarna, kuru meyve, sebze tohumları, küspe ve yer fıstığında da zarar yapan polifag bir türdür.

Kapra böceği erginleri gıdalanmaksızın 14 – 22 gün yaşayabilirler. Ergin dişi 30 – 126 adet yumurta bırakır. Yumurtadan çıkan larva ortamdaki gıdaları yiyerek gelişir. Larva 5 – 6 gömlek değiştirerek pupa olur. Normal koşullarda gelişme süresi 40 – 56 gündür. Yılda ortalama 4 – 5 döl verirler. Uygun koşullarda yıldaki döl sayısı 12’ye kadar çıkabilmektedir. Kapra böceği denmesinin en büyük nedeni ilk kez Hindistan’da tuğla delikleri arasında bulunması ve bu adı almasıdır. Bu zararlının kontrolünü ve mücadelesini zorlaştıran bazı önemli yaşayış özellikleri vardır. Örneğin; larvalar gıdalanmaksızın 4 – 5 yıl yaşayabilmektedirler. Ambarların yarık ve çatlaklarında bu larvaların yerleşim gösterdikleri gözlenmektedir.

Sadece depolarda yaşayan bu canlılar, tarlada zararlı değillerdir. Kıllı larvaları her şeye kolayca tutunabildiklerinden, depoya giren çıkan ürünlere kolayca bulaşırlar veya taşınabilirler. Larvaları tohumun embriyonunu  yiyerek zarara başlar, daha sonra endosperm ve tohum kabuğunu da yerler. Artıkları ile ürünü kirletirler, erginlerinin yaşam süresi, kısa olduğu ve az beslendikleri için zararları önemsizdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

TESTERELİ BÖCEK (Oryzaephilus surinamensis )

Erginleri ince, uzun, yassı şekilli kırmızıdan koyu kahverengiye değişen renkte bir böcektir. Boyu 2.5 – 3 mm. dir. Pronotomun her iki yanında 6’şar adet testere dişi şeklinde çıkıntı vardır. Yumurta beyaz renkli ince ve uzun şekillidir. Larva silindirik şekilli beyaz renkli yaklaşık 3 mm. uzunluktadır. Pupaları ise krem renklidir ve 3 – 3.5 mm. boydadır.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

Pirinç, mısır, sorgum, buğday, kuru tütün, kuru meyve, kuru sebze ve diğer hububat ürünlerinde zararlı bir türdür.

Erginler 8 – 10 ay yaşarlar. Bir dişi ortalama 170 yumurta bırakır, 5 gömlek değiştiren larva pupa olur. Uygun koşullarda 5 – 6 haftada gelişim gösterir ve yılda 5 – 6 döl verir. Zarara uğramış hububatta sekonder zararlı olarak önem taşır. Depoda ısının yükselmesine, kızışmaya ve küflenmeye neden olurlar.

Özellikle mısırda pupa döneminden çıkan erginler bir hafta sonra çiftleşerek yumurta bırakmaya başlarlar. Yumurtalarını mısır tanesinin genellikle embriyo kısmına yakın yerlerden hortumları ile açtıkları deliklere bırakırlar. Larva pupa dönemini tane içinde geçirir. Erginler 6 – 8 ay yaşarlar ve bu süre içinde 120 – 280 yumurta bırakır, yılda 5 – 6 döl verirler. Bu türün kanatları gelişmiştir, bu nedenle uçabilir ve yaz aylarında tarlada iken mısır tanelerinin üzerine yumurta bırakırlar. Hasat sonrasında ürünle, ambara geçerek burada zararlara sebep olurlar.

BUĞDAY BİTİ Sitophilus granarius (L.)

Erginleri parlak koyu kahve veya esmer renkli 3 – 5 mm. boyundadır, baş kısımlarında bir çift kuvvetli mandibulaları bulunur, alt kanatları körelme gösterdiğinden uçamazlar. Yumurtaları beyaz renklidir, larvaları ise krem renkli olup 2,5 – 3 mm. boyunda ve bacaksızdır. Pupaları ise genellikle sarımsı beyaz renkli ve 4 mm. boyundadır. Bu dönemde hortum, baş ve bacaklar belirgindir.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

Öncelikle buğday ve çavdarı tercih eder, yulaf, arpa ve mısırda da zararlı olabilir. Erginlerine baklagil tohumları, un, kepek ve irmikte rastlanırsa da bunlarda çoğalamazlar.

Erginler bir hafta içinde çitleşerek yumurta bırakmaya başlarlar, ergin dişi yumurtalarını buğday danesine açtığı deliğe bırakarak salgısı ile bu yumurtayı sabitler.  Yumurta sayısı 150 – 300 arasında değişir. Yumurta, larva ve pupa dönemine dane içinde geçer. Uygun koşullarda gelişme süresi 30 – 45 gündür. Memleketimiz koşullarında yılda 3 – 4 döl verir. Eğer yoğun populasyon oluşursa üründe kızışmaya neden olur, böylelikle ürün kullanılmaz hale gelmektedir. Doğrudan sağlam daneye zarar veren primer bir zararlıdır.

UN BİTİ  Tribolium castaneum Hbst.

KIRMA BİTİ Tribolium confusum Duv.

Erginleri parlak koyu kırmızı renkte, 3.5 – 4 mm. boyunda, yassı şekildedir. Baş ve göğüs sık noktalıdır. Kın kanatların üzeri boyuna ince çizgilidir. Kırma bitinde gözün ön kısmındaki şakak çıkıntısı göz hizasını geçer. Un bitinde ise geçmez. Bu iki türü birbirinden ayıran özellik ise un bitinde antenlerin son üç halkasının diğerlerinden daha geniş olmasıdır. Her iki türün yumurtası beyaz renklidir. Larvalar olgunlaştığında 5 – 7 mm. boyda ve sarımsı kahverengi renktedir. Larvalar olgunlaştığında 5 – 7  mm, boyda ve sarımsı kahve renklidir. Pupa önce beyaz sonra sarı renklidir.

BİYOLOJİSİ VE ZARARLARI

Tribolium ssp. Un, kepek, irmik, hububat, çikolata, baharat, kuru meyve ve baklagillerde zararlı türlerdir.

Erginlerin yaşama süresi ortalama 1 yıldır. Ancak erginlerin 3 – 4  yıl kadar yaşayabildikleri bilinmektedir. Ergin dişi yaşadığı sürece 300 – 400 yumurta bırakır. Larva 5 gömlek değiştirdikten sonra pupa olur. Normal koşullarda gelişme süresi 46 – 60 gündür. Her iki türde yılda üç dört döl verirler.

Depolanmış hububatın sekonder bir zararlısıdır. Genellikle diğer zararlılar tarafından zedelenmiş hububatta veya kırılmış danelerde zararlı olurlar. Tüneller açtıkları için undaki bulaşığı kolayca farkedilir. Çok ağır bulaşmalarda ortamda belirgin bir asit kokusu oluşur. Yoğun bulaşmalarda ürünün gıda maddesi olarak değerini tamamen yok eder.

**GÜVELER**

DEĞİRMEN GÜVESİ Anagasta küehniella (Zell.)  

Ergin güve dumanlı gri renkte ve 10 – 14  mm. boyundadır. Ön kanatlar üzerinde enine zigzag bantlar vardır. Arka kanatlar sarımsı / beyaz renkli ve saçaklıdır. Kanat açıklığı 16 – 20  mm. dir. Yumurta beyaz renkli ve oval şekillidir, larvalar ise krem renkli ve kıllarla kaplıdır. Olgun larva 12 – 19 mm. boyda, pupa sarımsı kahverengi ve 9 mm boydadır.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

Larvalar asıl zararını unda yapmakla birlikte bazen hububat, kepek,ekmek, kuru meyve, bisküvi, palamut, kakao gibi ürünlerde de zarar yapar.

Erginler 1 – 2 hafta yaşarlar. Ergin dişi yaşamı süresince 140 yumurta bırakır. Yumurtalar gıda ortamına bırakılır. Olgunlaşan larva gıda ortamını terk ederek, ambarda ki çatlak, yarık, girinti vs. yerlerde koza örerek pupa olurlar. Gelişme süresi normal koşullarda 6 – 8 haftadır, yılda 3 – 4 döl verirler.

Resim: Anagasta küehniella (Zell.)  

Zararı ise, yiyerek, ipliksi maddelerle ürünü birbirine bağlayarak, bıraktıkları gömlek artığı, dışkı gibi kalıntılarla kirletmek sureti ile olur.

İNCİR KURDU  Ephestia cautella (Walk.) 

Erginlerin kanat açıklığı 16 – 20 mm., boyları 9 – 10 mm.’ dir. Ön kanatlar beyazımsı – gri renkli ve saçaklıdır. Yumurta oval şekilli ve beyaz renklidir. Açılıma doğru renk sarımsı – turuncuya döner. Olgun larva 10 mm. boyundadır. Sırtı pembemsi, diğer bölümleri kirli beyaz renklidir. Vücut koyu renkli halkalardan çıkan kıllarla kaplıdır. Pupa koza içinde 6 – 8 mm. boyunda ve kahve renklidir.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

İncir, üzüm, erik, kayısı, hurma v.b. kuru meyvelerde, kestane ceviz, iç fındık, antep fıstığı, yer fıstığı, badem, susam, ayçiçeği v.b. yağlı tohumlarda, hububat ve mamülleri, kakao, süt tozu, baharat, keçiboynuzu, v.b. materyallerde zararlı bir türdür.

Erginler 1 – 2 hafta yaşarlar. Ergin dişi bu sürede ortalama 230 – 270 kadar yumurta bırakır. Yumurtalar gıda ortamına bırakılır. Larva 5 gömlek değiştirdikten sonra pupa olur. Uygun koşullarda gelişme süresi 42 – 52 gündür. Bu zararlı Karadeniz Bölgesi fındık depolarında üç döl verir. Ege bölgesinde ise sergilerde yumurta bıraktıkları incirlerin depolara alınması nedeniyle döl sayısı 4’e kadar çıkabilir.

Depolanmış materyalin üst yüzeyinde ipek iplikleri ile sarılmış larva dışkıları ile bir örtü oluşturabilirler. Pupa kozalarına da çuvallanmış üründe ürünün çuvala değdiği yerlerde rastlamak mümkündür. Tahıl danelerinde yeme zararı tipik olanak embriyo bölgesinde olur.

Yapılan araştırma çalışmalarına göre; İncir Kurdu, Kuru Meyve Güvesi ve Kuru İncir Güvesi Ege Bölgesinde kuru incirin sergi döneminde %12 – 23, depolarda ise %39 – 68 oranında kayıplara neden oldukları kanıtlanmıştır. Ayrıca bu zararlıların larva döneminde incir içine bıraktıkları baş kapsülleri dış satımda sorunlara yol  açabilmektedir.

KURU İNCİR GÜVESİ Ephestia figuliella (Gregs.)

Ergin kımızı, ender olarak açık sarı renkli olup, 8 - 9 mm. boyundadır. Kanat açıklığı 18 – 26 mm.’ dir. Ön kanatlar enine koyu renk bantlıdır. Arka kanatlar ise daha açık renkli ve saçaklıdır. Yumurta, larva ve pupanın morfolojik özellikleri incir kurduna benzer.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

İncir, üzüm, erik, kayısı, hurma v.b. kuru meyvelerde, kestane ceviz, iç fındık,

 antep fıstığı, yer fıstığı, badem, susam, ayçiçeği, v.b. yağlı tohumlarda, hububat

 ve mamüllerinde, kakao, süttozu, baharat, keçiboynuzu v.b. materyallerde zararlı

 bir türdür.

Erginler 24 gün yaşar, ergin dişi bu sürede 350 kadar yumurta bırakır.

Uygun koşullarda gelişme süresi 43 gündür ve yılda 3 – 4 döl verirler.

Esas zararını kuru üzümlerde yaparlar, larvaları yiyerek yaptıkları zarardan başka, salgıları ve pislikleri ile bulundukları gıda ortamını kirletirler. Ördükleri ağlarla üzümün görüntüsünün bozulmasına ve pazar değerinin düşmesine neden olurlar.

KURU MEYVE GÜVESİ Plodia interpunctella (Hbn.)

Erginin ön kanatlarının bir bölümü sarı, bir bölümü kırmızı ve koyu lekelidir. Boyu ortalama 9 mm. kanat açıklığı 18 mm.’ dir. Arka kanatlar sarımsı gri renklidir. Larva kirli beyazdan pembemsi – kreme kadar değişen renklere sahiptir. Boyu 10 – 12 mm.’ dir. Pupa koza içinde kahverengi renkte ve 6 – 8 mm. boydadır.

BİYOLOJİSİ VE ZARARI

Kuru incir, kuru kayısı, fındık, kuru üzüm, yağlı tohumlar, hububat, un ve mamulleri, kakao ve baharatta zararlı bir türdür.

Erginler pupa döneminden çıkar çıkmaz çiftleşerek, yumurta bırakmaya başlarlar. Ergin dişi 2 – 4 haftalık yaşam süresince gıda ortamına 300 – 400 kadar yumurta bırakır. Larva 5 gömlek değiştirdikten sonra koza örerek pupa olur.

Resim: Plodia interpunctella

 

Gelişme süresi, uygun koşullarda 37 – 52 gündür. Yılda koşullara göre 2 – 5 döl verirler. Zarar yüksek olduğu zaman ürünün üzerini bir ağ örtüsü ile kapatabilir. Buğday ve çavdar da yalnızca embriyoyu yer. Mısırda ise endospermi de yiyebilir.



Hizmet Talep Formu Geri